bugün

entry'ler (696)

dave grohl

them crooked vultures'ta davul çalarken nasıl ölüp kalmadığını şu videoyla açıklamışlar:

http://www.youtube.com/watch?v=fhdCslFcKFU

breaking bad

bu dizi devam ettiği sürece aaron paul'a bir adet en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü verilmezse orospu çocukluğu kazanacak. bryan cranston'ın kabul görmeye başlaması çok güzel fakat hani aaron'a? adam hakediyo.
bu arada breaking bad harbiden insanlığa bir hediyedir, bunları izlemek lazım hep.

perfect strangers

rock bar marşı.

baba o riley

sondaki o kemanları keith moon akıl etmiş, hatta olayın bizzat prodüktörü olmuştur, böylece şarkı süperfantastik halini alır. konserlerde de keman eksikliğini roger daltrey mızıkasıyla kapatır, sıkıntı olmaz.

radyo uludağ

affettim seni - gülay kisvesinden kurtulamayan radyo. ne zaman açsam dio var.*

them crooked vultures

son zamanlarda aynı albümü arka arkaya iki kez dinlemez oldum, yeni şeyler öğreneyim, last.fm'imde onbinbeşyüz grup olsun, seks olsun güzel olsun gibi mantıkları vardı bu girişimin. sonra kasımın sonlarına doğru them crooked vultures'u indirdim ve artık bir vampire weekend bir them crooked vultures, bir heaven and hell bir them crooked vultures, humbug-tcv, gay indie şeyler-tcv, atmosferik yarrak metal-tcv, melankolik trip hop/new wave/dub/yeni ne indirdiysem hepsinin arasına them crooked vultures koymaktan albümü haşat ettim, ki mp3 çaların günlük en az bir saat kendilerini çalması da insanı mp3 çaların varlığı için tekrar şükrettirecek bir olay. ilk dinleyişte en azından 'farklı bi şeyler denemişler' demiştim, albümü çiğnedikçe zeppelin-qotsa-dave(foo fighters gelmiyo daha) tadı yavaş yavaş akıyor. düşündükçe çıldırıyorum ya, o kadar şahane bi şey ki. josh homme, john paul jones, dave grohl, yani, farklı şeyler denemişlermişmiş, destur yahu.
utanmadan söylüyorum, albüm 2009'un benim için en şahane olayıdır ve led zeppelin'i andıran şarkılar arayanlar alıp elephants'ı ve sonra bütün albümü defalarca dinlemelidir, çünkü filden zarar gelmez. ayrıca bi şarkı yazıp adını caligulove koyan insanlara bu dünyanın daha çok ihtiyacı var. böylesi bir anlayışı kucaklamak, öpmek istiyorum.

radyo uludağ

son günlerdeki sessizlik fırtına öncesinden mi yoksa bi sıkıntı mı var acaba. bi de yeni dj alımı vardı yalan oldu galiba onlar, başvuralı bir ayı geçmiş.

radyo uludağ

bildiğin dirty deeds done dirt cheap albümü çalınıyo baştan sona. güzel şeyler bunlar. bozuk hard diskimin acısını hafiflen şeyler. ayrıca hala (bkz: radyo uludağ/#6630246).

okan bayülgen in sigaranın zararlarını tiye alması

mozaiklenen sigaradan zevke gelen insanlar var sanırım. o zaman size şunu tavsiye ediyorum. yapacak hiçbir şey olmadığını düşündüğünüz bir gece saat 2'de, kanallarda öylesine gezinirken iyi, kötü ve çirkin filmine denk geliniz. bu sizi çölde deniz bulmuş kadar sevindirmeli ama, öyle bir durumdasınız: sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri sizin o an gayet anlamsız olan hayatınıza bir eğlence olmak için karşınızda duruyor. ve film başlamadan diyor ki bu film +13, 13 yaşından küçükseniz sizi kötü etkileyebilir. izlemeye başlayın, tam keyfiniz yerine geldiğinde birden aklınıza, filmde clint eastwood'un sigara izmaritleriyle iz sürdüğü sahneler gelsin. ve bir kaç dakika sonra ekranın mozaik içinde kaldığına, o şahane sinematografinin, muhteşem görüntülerin mozaikler arasından kafalarını uzatmak zorunda kaldığına şahit olun. hemen yanıbaşınızda gerçekleşen bu katliamla ilgili hiçbir şey yapmadan nasıl yaşayabilirsiniz? sanatın ağzına sıçıyorlar yetişin! bile diyemiyorsun ki. yarısı sansürlü, kesilen sahneler başka başlıkların konusu. filmin görkeminin altında ezilmek isteyen ben, bir mozaik cümbüşüyle başbaşa kalmak zorundayım.
şu ana kadar sigara içmedim, merak bile etmedim, ve kokusundan, dumanından, her şeyinden tiksiniyorum(bu da 'not: galatasaraylıyım' gibi oldu). ama çocuk kandırır gibi her beyaz çubuğu mozaiklemek bizi nasıl bir tehlikeden koruyor anlayabilmiş değilim, bir gün sigaraya başlayacaksam bunları düşünüp başlayacağımdan da eminim. bu yüzden artık bu yasaklara karşı söylenen her sözü desteklemek bende bir refleks oldu. ben sansürsüz televizyon istiyorum, insanların her gördükleri şeyden etkileneceği tehlikesinin dikkate alınmadığı bir toplumda yaşamak istiyorum. okan bayülgen'in sigaranın zararlarını tiye alması da bu yüzden şahane bi olaydır. rtük'ün yaklaşımı artık 'sigara mı dedin sen, vay senin amuğa koyum ben o zaman.' a dönmüştür çünkü.

radyo uludağ

an itibariyle yayın yapmak istediğim radyo, rush çalmak istediğim radyo, fakat birden bu hafta doğuveren bu istek nasıl gerçekleşir bilemiyorum. bilen varsa elimden tutsun, ben de yapayım. güzel olsun.

500 days of summer

ilk önce heath ledger - joseph gordon-levitt benzerliğini daha kolay kıyaslama imkanı sunan film için: 10 things i hate about you
asıl konuya da gelelim, daha önce de yazdım ama soundtrack kısmını es geçmişim. şimdi size sıralayacağım şarkılar bu filmde çalıyo. şimdi sıralıyorum.

1. Us - Regina Spektor
2. There Is A Light That Never Goes Out - The Smiths
3. Bad Kids - Black Lips (yani böyle gidiyo işte)
4. Please, Please, Please Let Me Get What I Want - The Smiths (ve She & Him)
5. There Goes the Fear - Doves
6. You Make My Dreams - Hall and Oates
7. Sweet Disposition - The Temper Trap
8. Quelqu'un m'a dit - Carla Bruni
9. Mushaboom - Feist
10. Hero - Regina Spektor
11. Bookends - Simon and Garfunkel
12. Vagabond - Wolfmother
13. She's Got You High - Mumm-Ra
14. Here Comes Your Man - Meaghan Smith (filmde tom söylüyo tabi, çok efsane bi performans aslında o kareoke bar sahnesi, onu da bonustan koysalar olurmuş)
15. Sugar Town - cd'de yok, kareoke barda zooey söylüyo
16. At Last - kevin michael

evet bu şarkılar bu filmde çalıyo. hepsini 2 saatte duyuyosunuz. ayıp etmişler, evet, bu derece insanın amına koyan(#6258016) bi filmde arka planda bu şarkılar var. izlemediyseniz şimdi izleyin yahu, açın torrent rapid falan bulun bi yerlerden, kıyın kotalarınıza izleyin. sonra bi de soundtrack indirin, her us dinlediğinizde o güzel jenerik, her sweet disposition dinlediğinizde tom'un hayal kırıklığı gelsin aklınıza, bookends dinlediğinizde de summer'a sövün rahatlayın. (tom'un the graduate'i gibi ben de bu filmi yanlış anladım sanırım, summer'a küfredip duruyorum. zooey bi tane tabi, o ayrı.)

2012

film bence vakit kaybı değil. fakat oyunculuk efektlerin yanında figüran kalıyor. abuk subuk diyaloglar var. mantıksız eylemler var. çoğu zaman komik bile değiller. işin eğlencesine bakmak lazım tabi, ben o rus adamdan ve woody harrelson'ın karakterinden accayip keyif aldım mesela. fakat bu adam, bu yönetmen, ısrarla görsel efekte sırtını dayayıp (ki bunu yenilikçi bir anlayışla da yaptığını söyleyemeyiz, sinemaya yeni bir ifade alanı yarattığını düşünmüyorum, düşünene de bırak allasen derim) kaç filmdir diğer unsurları hiçe sayıyor. oyunculuktan senaryodan değil insanların ilginçliklerinden, ya da bentley'den falan kuruyor filmin altyapısını. klasik dağılmış aileyi de oturtmuş ortaya, dünya yıkılırken aile birleşicek, bak bak. köpeği de kurtardı son anda. neyse ki john cusack olayın farkında biraz, yalaklıktan ödün vermiyor. filme giderken bunları bilerek gidiyoruz tabi ne desek boş, afişte de yazdığı gibi: bizi uyarmışlardı.

500 days of summer

--spoiler--
insanın amına koyan bi film. kader tesadüf muhabbetine çok şahane bir bakış açısı getiren, zooey deschanel'in konuşmaya başlamadan önce dudaklarını yaladığı ve unknown pleasures tişörtlerinin, the smiths-the beatles muhabbetlerinin gırla gittiği bir film olsa bile insanın ağzına sıçıyor. girip dağıtıyor yani. iç kanama sebebi. tom oğlana sarılıp ağla yiğidim, ağla koçum, ağla aslanım diye teselli etmek istedim, ah canım ya.
--spoiler--

film gerçekten şahane, dalgasına girip imdb'de çaktım bile 10 puanımı. bi kaç ay sonra görür değiştiririm ama 9dan aşağı inmem, pek tatlı pek sevimli bi film ablası. zooey de oynuyor abisi. fakat bir sorun gözlemledim, bir takım forumlarda bu filmi alıp eternal sunshine of the spotless mind'ın üstüne koymaya çalışmışlar. aradaki fark bence şudur, eternal sunshine bir klasiktir çünkü yeni bir şeyler yapmıştır, summer ise klasik tablonun en güzel renklere ve desenlere(?) bezenmişi, boyanmışıdır. eternal sunshine dan çerez diye bahseden yorumlara aldanmamalıyız bence. vizyondan kalkmadan kapın partnerinizi ya da filme gay işi demeyecek arkadaşlarınızı falan, gidin izleyin. çok güzel film. ama tabi insanın amına da koyuyor, evet.

funny people

montajlamaya kıyamadıkları ne kadar da belliydi. fakat bir judd apatow-adam sandler filminde komedyenlerden bahis açılacaksa ben onu 6 saat de izlerim, dolayısıyla beğendim. hem yine seth rogen var, jonah hill var, jason schwartzman olsun, güzel insanlar bunlar da. hayvani keyif aldım izlerken.
bu insanların her filmini izleyen ve yaptıkları her şeyi takip eden tayfa zevk alıcaktır diye bi cümle kurmuştum fakat o insanlar zaten bunlar osursa zevk alır. pornosunu bile izler. o zaman başka bi cümle kurayım, film oldukça gerçekçi. eric bana gerçek mesela, munich'teki rolüyle yahudi erkeklerin seks yüzdesini arttırmış eric bana o kadar gerçek değildi. senaryonun başarısı da diyemedim bu olaya gerçek dedim, çünkü montaja kıyamamışlar. kıysalardı keşke de diyemiyorum, dvd alıp extra seyredecek yaşta değilim henüz. bi türlü konuşamadım lan! güzel bi filmdi işte ya, sevmeniz lazım aslında.

kidd

en beğenilen entryleri
1. aile bireylerinden gelen komik sms ler/#1772833 - yalan
2. ev halkının bıraktığı notlar/#482819 - yalan
3. yaran film replikleri/#480673 - anket
4. tabu diyalogları/#3252050 - fantazi
5. solculardaki espri anlayisi/#3411689 - ayar
6. fem dershanesi ogretmeni/#749584 - ayar başarısız ve komik bile değil lan
7. vaudeville for vendetta/#2091374 - hoşgeldin yazısı(yazarın sözlük alemindeki en büyük başarısı.*)
8. yerken adami rezil eden yiyecekler/#503224 - anket
9. seks yapmayan kocasini sikayet eden kadin/#497079 - bakınız
10.misafir çocuğa kolonya döküp ateşe vermek/#461329 - fantazi

*ikinci büyük başarısı blogger'ın kapandığını sözlüğe yazan ilk insan olmak.

sunday morning

pardon ama asıl çok güzel bir the velvet underground parçasıdır. the velvet underground & nico albümünden. pek şahane filmlerde duyulmuşluğu var.

Sunday morning, praise the dawning
It's just a restless feeling by my side
Early dawning, sunday morning
It's just the wasted years so close behind

Watch out, the world's behind you
There's always someone around you who will call
It's nothing at all

Sunday morning and I'm falling
I've got a feeling I don't want to know
Early dawning, sunday morning
It's all the streets you crossed, not so long ago

Watch out, the world's behind you
There's always someone around you who will call
It's nothing at all

Watch out, the world's behind you
There's always someone around you who will call
It's nothing at all

Sunday morning
Sunday morning
Sunday morning

bargain

dı beest ayevır heeeeeeeeeeeeeed çığlıyla da bilinen the who şarkısı. roger daltrey bu çığlığı atmadan önce careful with that axe eugene kayıtlarını sıkça çalışıp şarkıda geçen o çığlığı nasıl daha insancıl bir hale getirebilirim diye düşünmüş olabilir. neyse, bu şarkı baba o'riley'den sonra gelebilecek en iyi şarkıdır, who's next'in ikinci şarkısıdır, güzel bir şarkıdır.

In life one and one don't make two
One and one make one

who s next

sevmesi zor olan the who'nun en kolay bağlanılan albümü. hatta aslında en iyi albümü, ama diğerleriyle ayrı gayrı olmaz. bu albüm özellikle synthesizer konusuna açıklık getirmesiyle bilinir, 'bu aletle en güzel bu yapılır' diye ortaya konan bir baba o'riley vardır çünkü. (artık elp olsun, king crimson olsun, bunlar beni affedecek. babalar yapmış.)

1. baba o'riley
2. bargain
3. love ain't for keeping
4. my wife
5. the song is over
6. getting in tune
7. going mobile
8. behind blue eyes
9. won't get fooled again
bonus:
10. pure and easy
11. baby don't you do it
12. naked eye
13. water
14. too much of anything
15. i don't even know myself
16. behind blue eyes (alternatif kayıt)

love ain t for keeping

the who'nun who's next albümünde, üçüncü şarkı. hafif, tatlı, sakin bi şey. mutlu mesut sözleri var:

Layin' on my back
In the newly mown grass
Rain is coming down
But i know the clouds will pass
You bring me tea
Say "the babe's are sleepin'"
Lay down beside me
Love ain't for keeping

Black ash from the foundry
Hangs like a hood
But the air is perfumed
By the burning firewood
The seeds are bursting,
The Spring is seeping
Lay down my darling
Love ain't for keeping

tüm zamanların en iyi yabancı dizileri

ankettir diye burun kıvırmıştım ama spaced bir kez yazılmış o yüzden ben de yazayım dedim:

spaced.

hatta, spaced, spaced, spaced, spaced. evet.

neyse, duramadım komedi alanında devam ediyorum, aşağıdaki sıra ile:
south park
arrested development
the tick(hehe)
30 rock
the office(önce uk, sonra us)
it's always sunny in philadelphia
malcolm in the middle
scrubs
eek! the cat ve the terrible thunderlizards
(fox kids-jetix olayını abartırsam bobby'nin dünyası bile yazabilirim, o yüzden durdum.)
family guy
the it crowd
coupling
undeclared(ve bunun tatlıdram versiyonu: freaks and geeks)
how i met your mother
my name is earl(sona kaldı ama kötü dizileri de iyi başlığına yazmayayım)

özel olarak seinfeld, friends, cheers, married with children, frasier, the simpsons, hatta full house, alf falan diye de sayayım, sıralamada garip durabilir bunlar, duygular öne geçebilir. onur ödülü de monty python's flying circus'ın oluyor, hatta tüm salon on dakika ayakta alkışlıyor.